Duygu Yıldız'ın trajik ölümü sonrasında, katilinin verdiği itiraflar herkesin yüreğine su serpen bir gelişme oldu. 25 yaşındaki genç kadın, geçtiğimiz ay, henüz belirlenemeyen bir sebepten ötürü cinayete kurban gitmişti. Olayın ardından yapılan soruşturma sonucu, Duygu'nun 28 yaşındaki eski sevgilisi Serkan Aydın, cinayetten tutuklandı. Aydın'ın verdiği kan donduran itiraflar, hem kamuoyunu hem de mahkeme sürecini derinden sarstı. Şu an, ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor. Ancak bu süreçte yaşananlar, sadece bir cinayetin ardındaki gerçekleri değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olan şiddeti de gözler önüne seriyor.
Serkan Aydın, polisle yaptığı görüşmelerde yaptığı açıklamalarla dikkatleri üzerine çekti. Duygu'yu öldürdükten sonra, suçunu nasıl örtbas etmeye çalıştığını itiraf eden Aydın, olayın sebeplerine dair korkunç ayrıntılar paylaştı. İtiraflarına göre, Duygu'nun kendisine çeşitli tehditlerde bulunduğunu ve ilişkilerinin sonlandığını belirtmesi üzerine, kontrolünü kaybettiğini söyledi. "O an, gözüm karardı. Onu sevdiğimi düşündüm ama aynı zamanda beni bırakmasını da istemedim," diyerek olay anındaki ruh hali hakkında bilgi verdi. Bu açıklaması, hem cinayetin işlenmesine hem de failin duygusal durumuna dair önemli bir bağlam sunuyor.
Şu anki yasal süreçte, Duygu'nun katilinin ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor. Savcı, Aydın'ın ruh halini ve cinayete ilişkin itiraflarını değerlendirirken, toplumda kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerekliliğini vurguladı. Cinayet davası, sadece bir bireyin yaşamını sona erdirmekle kalmadı; aynı zamanda birçok kadının (ve toplumsal algının) bu tür durumlarla nasıl başa çıktığını da sorgulamasına neden oldu. Duygu'nun ailesi, adaletin tecelli etmesini isterken, bu tür durumların bir daha yaşanmaması için kamusal farkındalığın artırılmasını talep ediyor. Olayın detayları ve yaşananlar, toplumda kadın cinayetleri üzerine durulması gereken acil bir sorun olduğunu gösteriyor.
Serkan Aydın'ın itiraflarının mahkemede nasıl bir delil oluşturacağı ise belirsiz. Ancak, davanın süreci ve medyanın konuya olan ilgisi, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin cezasız kalmaması gerektiği yönünde bir toplumsal bilinç oluşturabilir. Duygu Yıldız’ın ölümü, sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda sürdürülen bir savaşın parçası. Kadınların, erkek egemen bir dünyada nasıl hayatta kalabileceği ve bu tür korkunç olayların nasıl önlenebileceği üzerine düşünmemiz gereken bir örnek.